Prag, benim yurtdışında gittiğim ilk şehir. O nedenle de benim için yeri hep ayrı olacak. Tabi ki Prag’ın yerinin ayrı olmasının tek nedeni bu değil. Gotik mimarisi, diğer Avrupa şehirleriyle kıyaslayınca cıvıl cıvıl hareketli akşamları, tarihi kokusu ve gezilecek yerlerin zenginliği ile kesinlikle görülmesi ve hızlı hızlı değil de birkaç gün geçirilerek tadının çıkarılması gereken bir şehir.
Prag, dünyanın en güzel şehirleri arasında gösteriliyor ve ‘Altın Şehir’, ‘Masal Şehri’ ve ‘Avrupa’nın Kalbi’ gibi isimlerle de anılıyor. Bizce de haksız değiller.
Prag gezisinin diğer bir güzelliği de para birimi 🙂 Prag’da çek kronu kullanılıyor. Tabi ki turistik bir şehir olduğundan çok ucuz olduğunu söyleyemeyiz ama Euro kullanılan Avrupa şehirleriyle kıyaslayınca uygun bir gezi olacağını garanti ederiz. Hazır konusu geçmişken uyaralım para bozdururken dikkat edin. Bazı yerler komisyon alıyor fakat komisyonsuz çeviren bir sürü yer var; bu nedenle ekstra para vermenize gerek yok. Diğer bir uyarı da yolda sizi çevirip para bozdurmak için ısrar edenler olacaktır, bunlara da güvenmeyin.
Prag’a ilk gidişim Erasmus yapan bir arkadaşımı ziyaret etmek içindi. 5 gün içinde kız kıza tüm Prag’ı talan etmiş, üstüne Karlov Vary ve Almanya’da Dresden’e bile gitmiştik. Son gidişim ise bu sene Ocak ayında idi. Süleyman Prag’a daha önce gitmediği ve benim de favori şehirlerimden biri olduğu için memnuniyetle bir Prag gezisi planladık.

Biz Prag’ın dükkanlar, gece klüpleri ve restoranlarla dolu en hareketli meydanlarından biri olan Wenceslas meydanında, K+K Hotel Fenix’de geceliği 55 Euro’ya kaldık. Burası eski şehir merkezine yürüyerek 15 dk idi. Otelin olduğu sokak çok iyi olmasa da konumu ve temizliği gibi diğer unsurları göz önüne alınca otelden memnun kaldık.
Prag’a Ulaşım:
Biz Münih’ten Flixbus ile yaklaşık 5 saatte Prag’a ulaştık. Otobüsler direk Prag merkez tren istasyonuna bırakıyordu. Buradan da yürüyerek merkeze rahatlıkla geçtik.
Çek Cumhuriyeti’nin başkenti olan Prag’a İstanbul’dan direk uçuşlar da mevcut. Vaclav Havel Havaalanı’nından şehir merkezine 119 numaralı otobüs ile Nadrazi Veleslavin durağına giderek ve buradan da A (yeşil) metro hattı ile ulaşabilirsiniz. Diğer bir alternatif de 100 numaralı otobüs ile Zlicin durağına ulaşıp, buradan B (sarı) metro hattına geçmeniz.
Prag’da Gezilecek Yerler:
Bizce Prag gezisine kesinlikle Ortaçağ kokan Old Town yani eski şehir bölgesinden başlamalısınız. Astronomik Saat ve Eski Belediye Binası, Tyn Kilisesi, günümüzde sanat müzesi olarak kullanılan Kinsky Sarayı ve Aziz Niklaus Kilisesi Old Town’da yer alan yapıların başında geliyor.

Astronomik Saat:
Asıl adı Orloj olan astronomik saat dünyanın en eski üçüncü saati ve çalışır durumda olan en eski saati olma özelliğini taşıyor.
Her gün saat başında (sabah 9 ve akşam 9 arasında) saatin üzerindeki figürler hareket ediyor. Saat başı gerçekleşen animasyonda, iskelet figürü elindeki zili çalarak ölüm zamanının geldiğini belirtiyor. Kendini beğenmişliği sembolize eden ‘aynaya bakan figür’, açgözlülüğü temsil eden ‘altın kese tutan figür’ ve eğlencenin sembolü ‘Osmanlı figürü’ ölümü kabullenmeyerek başlarını sallıyorlar.
Eğer kuleden manzarayı merak ediyorsanız 69 metre yüksekliğindeki saat kulesinin yukarısına çıkış da mümkün.

Tyn Kilisesi:
14. yüzyılın ortasında başlayıp 1511 yılında tamamlanan Tyn Kilisesi, Prag’daki Gotik mimarisiyle büyüleyen görkemli yapılardan biri. Old Town’da yer alan Tyn Kilisesi’nin 80 metre uzunluğundaki kulelerinden biri Adem’i diğeri de Havva’yı temsil ediyormuş. Disney’in meşhur şatosunun Tyn Kilisesi’nden ilham alınarak çizildiği söyleniyor.
Charles Köprüsü:
1357- 1400 yılları arasında yapılmış olan 516 m uzunluğunda, 10 m genişliğindeki Charles köprüsü, Prag’ın olmazsa olmazlarından biri. Vltava Nehri üzerinde yer alan Charles Köprüsü’nde yaklaşık 30 tane heykel var. Sabah erken saatler dışında köprüyü boş bulmanızın mümkün olmadığını söylemek istiyoruz. Bizim önerimiz bu köprüyü bir sabah erken saatlerde bir de gece karanlık çökünce ışıkların arasında görmeniz olacaktır.

Dans Eden Evler:
Dans eden bir çifti andıran bu modern sanat eseri binayı görmek isterseniz Charles köprüsünden 15 dakika yürüyerek ulaşabilirsiniz. Bizce görmeseniz de olur ama zaten oldukça yakın gelmişken bir bakabilirsiniz 🙂

Prag Kalesi:
Guinness Rekorlar Kitabı’na Dünyanın En Eski Kalesi ve En Büyük Kale Kompleksi olarak giren Prag Kalesi, içerisindeki saraylar, Aziz Vitus Katedrali, Kafka’nın evinin de olduğu minik şirin evlerden oluşan Golden Lane ile aslında başlı başına bir şehir.
Prag kalesi için değişik bilet opsiyonları mevcut bu nedenle zamanınıza göre de gezeceğiniz yerlere karar verip öyle bilet almanızı öneririz. Biz 250 Çek Kronuna (CZK) B bileti almıştık. Dahil olan yerler: St. Vitus Cathedral (Aziz Vitus Kathedrali), Old Royal Palace (Kraliyet Sarayı), St. George’s Basilica, Golden Lane (Altın Yol). Buradan da inceleyebilirsiniz.

Kafka Müzesi:
Buraya Prag’a ilk ziyaretimde gelmiştim ve çok sevmemiştim. Biraz ticari amaçla yapılmış bir yer gibi geldi. Bu nedenle son gelişimizde içerisine girmedik. Girmek isterseniz biletler 200 CZK.
Wenceslas Meydanı:
Prag’ın yeni şehir olarak geçen bölgesinde yer alan ve ana meydanlarından biri olan Wenceslas meydanında (Vaclav Meydanı olarak da biliniyor) gezmenizi öneririz. İlgilenirseniz ulusal müze de bu meydanda yer alıyor.

Petrin Tepesi:
Petrin tepesine yürüyerek ya da lanova draha yani kablolu tren yoluyla da ulaşabilirsiniz. Biz yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle tepeye ulaştık. Yol doğanın içinde ve kalabalıktan uzak olduğu için huzurlu ama tırmanıştan ötürü biraz yorucuydu 🙂
Petrin Tepesinde Eyfel Kulesi örnek alınarak yapılmış Petrin Gözlem Kulesi var. Buraya çıkarak muhteşem bir Prag manzarası görebilirsiniz. Strahov Manastırı da Petrin tepesinde yer alan diğer bir gezilecek nokta.

Karlov Vary:
Prag’dan yaklaşık 1- 1,5 saatlik uzaklıktaki bu küçük kasaba kaplıcaları, porselenleri bir de Becherovka denilen bitki özlü likörü ile ünlüdür. Ben buraya Prag’a ilk ziyaretimde gelmiş ve bir gece de kalmıştım. Bizce Karlov Vary’de kalmaya gerek yok çünkü akşam tamamen ölü bir kasaba. Biz Prag’dan trenle geçmiş ve akşam ulaşmıştık. Otelimizin resepsiyonu bile kapanmıştı o saatte, 3’e kadar açıkmış. Zar zor ulaşıp odamıza girebilmiştik. Akşam saat 8’den sonra yemek yiyecek yer bulmakta da çok zorlanmıştık. Eğer fazladan gününüz varsa sabah erken saatlerde uğrayıp akşam tekrardan Prag’a dönebilirsiniz.

Prag’da Yeme İçme:
Ortaçağ eğlencesi – U Pavouka:
Yeme içme konusunda birçok önerimiz olacak ama ilk olarak Prag’a gelmişken bir gece Ortaçağ eğlencesine katılmanız. Biz bunun için U Pavouka’ya gittik. Biz buraya turla gittik size de turla gitmenizi öneririz, isterseniz buradan detaylarına ulaşabilirsiniz.
Kişi başı 46 Euro ödedik ama verdiğiniz paraya fazlasıyla değiyor. Sınırsız alkol, çorba, ara sıcak, ana yemek, tatlı ve üstüne Ortaçağ eğlencesi bitmek bilmeyen şovlar. Daha ne olsun, değil mi? Kesinlikle her şey mükemmeldi. Ana yemek bile gelmeden tıka basa doymuştuk. Tek önerimiz ana yemek olarak balık sipariş etmemeniz çünkü çok güzel değildi. Garson da bu konuda bizi uyardı ama biz ısrarla bir tanesini balık seçtik. Gerçekten de haklıymış 🙂 Neyse zaten fazlasıyla doyduğumuz için tek bir ana yemeği bile bitiremedik.

Slavia Cafe (Slavya Kahvesi):
İkinci önerimiz Nazım Hikmet’in Prag şiirlerini yazmış olduğu mekan: Slavia Cafe. Mekanın içerisinde Nazım Hikmet’in bir portresi de var. İsterseniz burada nehir manzarasında kahvaltı yapabilir, isterseniz de gün içerisinde kahvenizi yudumlayıp tatlı yiyebilirsiniz. Kafenin içerisinde piyano da var; eğer şanslı iseniz piyano da dinleyebilirsiniz.
Ben ilk geldiğimde piyano eşliğinde kahve içip tatlı yemiştim. Süleyman’la da kahvaltı yaptık. Kahvaltısı da tatlıları da oldukça başarılı. Kesinlikle gidip keyif yapmadan, Nazım Hikmet portresini görmeden ve kafede aşağıdaki şiiri bir kez okumadan dönmeyin 🙂
Slavya kahvesinde oturan dostum Tavfer’le,
Vıltava suyuna karşı oturup,
tatlı tatlı yarenliği severim
hele sabahları hele baharda.Hele sabahları hele baharda
Konuşurken dalar dalar gideriz
Bir yitirir bir buluruz birbirimizi.
Hele sabahları hele baharda.Pırağ şehri yaldızlı bir dumandır
Ve kızıl, kocaman bir elma gibi.
Nezval geçer taze çıkmış kabrinden
param parça yüreği de elinde
ve Orhan Veli’yle karşılaşırlar
Urumeli Hisarından gelir o
ve telli kavağa benzer Orhanım
Yüreciği delik deşik onun da.Biz de aynı loncadanız biliriz Tavfer
zanaatların en kanlısı şairlik
sırların sırrını öğrenmek için
yüreğini yiyeceksin, yedireceksin.Pırağ şehri yaldızlı bir dumandır
Vıltava suyunun köpüklerine
martı kuşlarıyla gelir İstanbul…
Lejyonerler köprüsüne gidelim Tavfer
martı kuşlarına ekmek verelim.”
26 Nisan 1958, Prag
Nâzım Hikmet
Trdelnik:
Prag’ın meşhur tatlısı Trdelnik. Prag’ta hemen hemen her yerde bu tatlıyı göreceksiniz bu nedenle özel olarak yer önermiyoruz. Gözünüze kestirdiğiniz bir yerden alabilirsiniz. Prag’a ilk gelişimde bu tatlıyı çok sevmemiştim. Zaten tarçınlı bir tatlı ve tarçın çok sevmem. Fakat son gidişimde farkettim ki Praglılar bu işi büyütmüş ve tatlıyı renklendirmiş. İçine çilek, muz, dondurma ve nutella gibi çeşitli opsiyonlar katmış. Bu sefer beğendim. Eee nutella ve çilek ikilisi, her şeyle yenir 🙂
Na Baště Café:
Kale’nin yakınlarında yer alan bu kafeye kendimizi yorgunluktan atmıştık. Nasıl öneri listemize girdi derseniz burada Medovnik denilen ballı bir tatlı yedik ve çok beğendik. Kaleye gitmişken burada mola verip tatlı kahve yapabilirsiniz.
Mistral Café Restaurant:
Burada bir sabah kahvaltı yaptık. Hem çok sevimli bir yerdi, hem sakindi hem de fiyatlar uygundu.
Klasterni Pivovar Strahov (Brewery):
Özellikle Bohemya’da (Çekya’da bir bölge) manastırlar bira üretip satarak gelir elde ederlermiş. İşte burası da ona bir örnek. Biz biralarını çok beğendik; siz de manastırı görmeye gelmişken burada kendi ürettikleri biralardan denemek için mutlaka bir mola vermenizi öneririz.

Bitirmeden önce Prag’ı kış aylarında ziyaret ederseniz çok soğuk olacağını, yaz aylarında da çok kalabalık olacağını söylemek istiyoruz. Bizce en uygun zaman Mart ya da Nisan olabilir.
Ben Prag’ı çok seviyorum. Süleyman da en az benim kadar sevdi 🙂 Bu demek oluyor ki Münih’te sıkıldıkça ara ara Prag’a kaçacağız.
Sonraki yazılarda görüşmek üzere.